Chapter 5
Black Paradise [YOU]Tekerin asfaltta yankılanan çığlığı, sosyal hizmetler önünde son bulmuştu. Uzun ancak verimsiz bir görüşmenin ardından elde ettiğiniz bilgilere göre, çocukların devlete bildirimi vaftiz isimleri ile yapılıyordu. Eğer bırakıldıklarında henüz kimlikleri çıkarılamayacak kadar küçükse, kilise kimliklerini vaftiz isimler ve yaygın bir soyadı ile çıkartıyor; ancak evlat edinilirken soyad değişikliği ile birlikte isim değişikliği yapma hakkı da oluyordu. Yeni bir hayata başlamak isteyen aileler de bu yolu seçiyordu genellikle. Kimliğiyle bırakılan çocukların ise geldikleri kimlikleri muhafaza edilmekle birlikte, aynı prosedüre maruz kalıyorlardı. Sadece seçecek fazladan bir seçenek oluyordu yani.
Hala çözülmesi gereken devasa bir bilinmezlik vardı.
***
''Başa döndük yani.'' dedi Yoseob. Baskı altındaydı, birini çözemeden bir başka vaka patlak vermişti. İz sürerken bir üçüncüsünün yaşanmayacağına dair kimse garanti veremezdi.
''Pek sayılmaz.'' dedin. Aklındaki şeyi anlatmıştın hepsine. ''Şu an biraz daha spesifik bir şey arıyoruz. Kurbanların çocukluklarına yönelik şeyler. Bir fotoğraf, günlük, karne... Herhangi bir şey... Bildiğimiz kadarıyla tüm kurbanlar kimsesiz; herhangi bir aile tarafından evlat edinilmemişler ya da biyolojik aileleri ile bir bağlantıları yok. Bu ihtimal de yetimhanede büyüdükleri fikrini kuvvetlendiriyor. Eğer aynı yetimhane çıkarsa çemberi epey daraltacağız demektir. Ayrıca mezarlıkta ziyaret edilen kişi de bu dönemden bir öğretmen, bakıcı ya da rahibe olabilir. İçimden bir ses beraber büyüdükleri çocuklardan biri olduğunu söylüyor ama... Bu ihtimale bağlanarak suçlu profilini daraltamayız elbette.''
''Dongwoon, Kikwang... Siz yeniden eşyaları kurcalayın. Ben mezarlık kayıtlarına yöneleceğim, meslek gruplarını yetimhanede çalışabilecek olan gruplara göre daraltacağım. Siz de yetimhanelere bir uğrayın, ancak ceylanı ürkütmeyin. Elimizde yasal bir dayanak olmadığını unutmayın.''
***
Hiçbirisi işbirliği yapmaya yanaşan tipler değildi, şaşırtıcı değildi elbette bu durum. Önce telefonla arayıp gazeteci kılığında masum sorular sormayı planlamıştınız ama gazeteci lafını duyduktan sonra telefonları da açmaz olmuşlardı. Sosyal hizmetler görevlisi rolü bile işe yaramamıştı.
''Onlardan biri gibi davranmadıkça cevap alamayacağız.'' dedi Dujun, sinirleri gerilmişti iyice. Bu sakin mizaçlı insanların inatçılığı onu çileden çıkarıyordu.
''Benim hiç şansım yok gördüğün üzere, melez bir çocuğu kolay kolay unutmazlardı.'' omuz silktin. ''Ama sanırım onları konuşmaya ikna edebilecek bir yol biliyorum. Ama önce evine gitmeliyiz.''
''Benim evime mi?'' şaşırmıştı. ''Kafanda nasıl bir plan var senin?''
''Acele edelim, yolda anlatırım.''
***
Dujun'un bekar evinde takım elbise aramak, öküz altında buzağı aramaya benziyordu. ''Takım elbiseden vazgeçtim de, azıcık zengin gösterecek bir kılık kıyafet de yokmuş sende.''
''Sanki tüm zenginler takım elbiseyle geziyor...'' göz devirdi.
''Kore'de bu böyle, napalım... Ne kadar saygın görünürsen o kadar kolay anlaşırız, saygın görünmek de zengin görünmekle doğrudan bağlantılı. Say
Comments